- Adım
- -
- Cihazım
- -
- Konum
- -
- Katılım
- 1 Kasım 2019
- Konular
- 8
- Mesajlar
- 605
- Tepkime puanı
- 1.189
- Puanları
- 118
KOCA KARI DEĞİL, “KOCA KARİA” İLACI
M.Ö. 5’inci yüzyıldı. Aylardan Nisan. Bahar, Akdeniz ile Ege'nin buluştuğu topraklara merhaba demişti. Damıtılmış rüzgarlar binlerce otun ve çiçeğin aromalarından oluşan mis gibi bir koku yayıyordu havaya. Knidoslular, bugün Deveboynu dediğimiz Kap Krio'da taze baharı kutluyordu. Şarkılar söyleniyor, şiirler okunuyor, şaraplar içiliyordu.
Bir anda bir çığlık duyuldu. Bir haykırış. Knidos kralının kızıydı bu. Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu. 1,5 metre boyunda, kurşuni renkli engerek. Genç kız acı içinde yere yığıldı.
Güzeller güzeli bir kızdı. Kralın en küçük kızı. İki ablası yakın ülkelerin prensleriyle evlenip yuvadan ayrılmıştı. Sarayın tek çocuğuydu. O yüzden kralın canıydı. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu. Kan ter içindeydi. Hemen hekimlere gösterildi. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlediler. "Maalesef." Knidos prensesi ölecekti.
Genç kız öleceğini anlayınca babasına yalvarmaya başladı; "Baba ne olur bir şeyler yap. Yaşamak istiyorum baba. Kurtar beni." O yalvardıkça, kral kahroluyordu. Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmiyordu. Oysa ne kadar da iyilik yapmıştı. Halkıyla ilgilenmiş, yoksullara yardım etmiş, hükmettiği topraklarda adaleti sağlamıştı. Tanrılar neden onu cezalandırıyordu?
İsyan etti. "Ey tanrılar, neden ben, neden kızım? Ne kötülük yaptık, hangi sözünüzü ezdik. Sizler bugünler için varsınız. Yoksa!.. Yok musunuz?" Tanrılardan ses yoktu.
Knidos prensesi ateşler içinde geçirdi geceyi. Yüzü gözü şişmişti. Kral da çaresizliğin acılarıyla sabahladı. Aynaya baktığında saçları bembeyazdı. Hekimler genç kızın akşama kadar can vereceğini söylüyordu. Kral kızının başında, Knidoslular da tapınaklarda dualar ediyordu. O anda bir haber getirdiler. "Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor." Kral, "hemen alın içeri" dedi, "hemen!"
Aldılar. Simi Adası'ndan gelen bir balıkçıydı. Kralın yaşlarında, uzun boylu, iri omuzlu, yanık tenli, yeşil gözlü. Hemen, boynundaki meşin keseden tahta bir kutu çıkardı, içindeki merhemi genç kızın tüm bedenine sürdü. "Üzülmeyin Kralım" dedi, "kızınız ölmeyecek, şişlikleri yarın inecek, ertesi gün de ayağa kalkacak."
Simi’li balıkçı bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmişti. Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemdi. Çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanmışlar ve onları kurtarmışlardı. Bir keresinde Simi koylarında denize giren bir soyluyu, kuyruğunda iğne gibi bir kemik olan çok zehirli bir balık sokmuştu. O balık bu denizlerin en zehirlisiydi. Bu merhem, onu bile kurtarmıştı.
Ertesi gün balıkçının dediği oldu. Genç kızın şişlikleri indi, ateşi düştü. Artık o narin bedeni titremiyordu. Bir sonraki gün ise tamamen iyileşti, ayağa kalktı.
Kızıyla birlikte Knidos kralı da hayata dönmüştü. Hemen talimat verdi. "Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak." Buldular. Kral Simi’li balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırdı. Ve ikinci talimatını verdi; "Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çicekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanları kurtarın. Krallığım bu konuda size her türlü desteği verecek. "
Derler ki, tarihin ilk bilimsel tıp adımı, işte o gün atıldı.
Derler ki, tıbbın babası Hipokrat, işte bu adımlardan yola çıktı.
Derler ki, tarihin ilk bilimsel farmakoloji merkezinin Anadolu'da kurulmasının nedeni, işte bu Simi’li balıkçıdır.
Ve hatta derler ki, yüzlerce yıl Karia İmparatorluğu'nun topraklarıydı, bu şifa dolu topraklar. Karialılar şifalı otlardan yüzlerce ilaç yapıp, binlerce hasta iyileştirdiler.
İşte bu yüzden "Koca Karia İlacı" sözü yüzyıllardır Anadolu'da; "Koca Karı İlacı" diye kullanılır.
KARIA
Günümüzde Aydın ve Muğla illerinin büyük bölümü ile Denizli inlin batı ucunu kapsar.
Kuzeyini Büyük Menderes (Maiandros) Nehri, doğusunu Dalaman (Indos) Çayı sınırlar. Batısı ve güneyi Ege denizidir.
Bölge adını Anadolu'nun yerli halkı Karlar'dan alır. Karlar II. Binde Hitit ve Mısır metinlerinde, KARŞİKA yada KARAKİŞA olarak anılırlar. I. Bin yılda Pers kayıtlarında KARKA adıyla geçerler.
Herodotos, Karlar'ın Anadolu'nun yerli halkı olduklarını, Mysia ve Lydyalı'larla kardeş olduklarını iddia ettiklerini aktarır.
Karca henüz çözülememiştir.
Troia savaşında diğer Anadolu halkları gibi Priamos'un yanında savaştılar.
Sorguçlu miğferi, omuza asılabilen tutamaklı kalkanı, kalkanların dış yüzeylerini resimlerle süslemeyi ilk kullananlar Karialı'lardır.
Mısır ordularında paralı asker olarak çalışmışlardır. Adları, 591'deki Nubya seferine katılmalarından ötürü, EBU SİMBEL Tapınağı duvarlarına kazınmıştır.
Karia'da Lelegler'de yaşıyorlardı. Homeros'a göre Lelelegler önceden Kralları Altes önderliğinde Troas'da Pedassos kentinde oturuyorlardı. Troia savaşından sonra Karia'ya yerleştiler. Halikarnasos yakınlarında sekiz kent kurmuşlardır. Bunlardan birine Pedesa adını verdiler
Lelegler'den geriye evler, duvarlar, mezarlar kalmıştır. Yazıt ve anıt günümüze gelmemiştir.
Peloponnesos yarımadasından IX.yy. da gelen Dorlar Datça ve Bodrum yarımadasına yerleştiler. Zamanla yerli halka karışıp kaynaştılar.
Dorlar yerli halkın direnişine rağmen DOR HEKSAPOLIS'i adı verilen dini ağırlıklı bir birlik oluşturdular.
Birliğe üye olan kentler; Halikarnasos, Knidos, Kos ( İstanköy adası ), ve Rodos adası kentleri ( Lindos, Ialysos, Kamiros)
Üyeler Knidos'da bulunan TRİOPİA APOLLON onuruna yapılan DORIEIA denilen şenliklere katılırlardı. Bu şenliklerde Apollon onuruna oyunlar düzenlenir, kazananlara üç ayaklı tunç kazanlar armağan edilirdi.
Karialılar'ın ortak kutsal alanı Mylasa'daki ZEUS KARIOS Tapınağıydı.
Büyük Pers İmparatorluğu satraplık denilen bölgelere ayrılmıştı. Karia'nın ilk satrapı Mylasalı Hyssaldomos'yu. Onu, oğlu Hekatomnos ve 377 yılında torunu Mousolos izledi. Mousolos, başkentini Mylasa'dan Halikarnassos'a taşıdı.
Karia'da kadınla erkek aynı sofraya oturmazlardı.
St. Poul tarafından ziyaret edilmeyen Karia'da Hırıstiyanlık, İmparator Constantinus'un resmi din olarak kabul edilişine kadar gelişmemiştir. Erken kiliseleri en uç kentleri olan Laodikeia ve Kolossai'de bulunur.
Alabanda yöresinde bitki ilaçlamasında kullanılan bir tür kükürt çıkarılıyordu. Karia Zeytinyağı Atina'ya, balı Mısır'a, Kaunos kuru incirleri, Mısır ve İtalya'ya, Knidos şarapları, Yunanistan'dan Mısır'a kadar ihraç ediliyordu. Knidos soğanıyla, Kaunos ahtapotuyla meşhurdu.
Meremeri levhalar halinde kesme yöntemini Karialı'lar bulmuştur.
Iasos'un meşhur kırmızı-pembe damarlı mermerleri İstanbul!daki Ayasofya'da ve Ravenna'daki San Vitale'nin yapımlarında kullanılmıştı.
"HALİKARNASSOS MAUSOLEIONU" antik dünyanın yedi harikasından biridir. Halikarnassos'da yer alır. Karia Satrabı Mausolos'un mezar anıtıdır.
Tarih ilminin babası sayılan HERODOTOS V. Yy.da Halikarnassos ( Bodrum ) kentinde doğmuştur. Anadolu, Yunanistan, Mısır, İran, güney İtalya'yı gezmiştir.
M.Ö. 5’inci yüzyıldı. Aylardan Nisan. Bahar, Akdeniz ile Ege'nin buluştuğu topraklara merhaba demişti. Damıtılmış rüzgarlar binlerce otun ve çiçeğin aromalarından oluşan mis gibi bir koku yayıyordu havaya. Knidoslular, bugün Deveboynu dediğimiz Kap Krio'da taze baharı kutluyordu. Şarkılar söyleniyor, şiirler okunuyor, şaraplar içiliyordu.
Bir anda bir çığlık duyuldu. Bir haykırış. Knidos kralının kızıydı bu. Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu. 1,5 metre boyunda, kurşuni renkli engerek. Genç kız acı içinde yere yığıldı.
Güzeller güzeli bir kızdı. Kralın en küçük kızı. İki ablası yakın ülkelerin prensleriyle evlenip yuvadan ayrılmıştı. Sarayın tek çocuğuydu. O yüzden kralın canıydı. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu. Kan ter içindeydi. Hemen hekimlere gösterildi. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlediler. "Maalesef." Knidos prensesi ölecekti.
Genç kız öleceğini anlayınca babasına yalvarmaya başladı; "Baba ne olur bir şeyler yap. Yaşamak istiyorum baba. Kurtar beni." O yalvardıkça, kral kahroluyordu. Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmiyordu. Oysa ne kadar da iyilik yapmıştı. Halkıyla ilgilenmiş, yoksullara yardım etmiş, hükmettiği topraklarda adaleti sağlamıştı. Tanrılar neden onu cezalandırıyordu?
İsyan etti. "Ey tanrılar, neden ben, neden kızım? Ne kötülük yaptık, hangi sözünüzü ezdik. Sizler bugünler için varsınız. Yoksa!.. Yok musunuz?" Tanrılardan ses yoktu.
Knidos prensesi ateşler içinde geçirdi geceyi. Yüzü gözü şişmişti. Kral da çaresizliğin acılarıyla sabahladı. Aynaya baktığında saçları bembeyazdı. Hekimler genç kızın akşama kadar can vereceğini söylüyordu. Kral kızının başında, Knidoslular da tapınaklarda dualar ediyordu. O anda bir haber getirdiler. "Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor." Kral, "hemen alın içeri" dedi, "hemen!"
Aldılar. Simi Adası'ndan gelen bir balıkçıydı. Kralın yaşlarında, uzun boylu, iri omuzlu, yanık tenli, yeşil gözlü. Hemen, boynundaki meşin keseden tahta bir kutu çıkardı, içindeki merhemi genç kızın tüm bedenine sürdü. "Üzülmeyin Kralım" dedi, "kızınız ölmeyecek, şişlikleri yarın inecek, ertesi gün de ayağa kalkacak."
Simi’li balıkçı bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmişti. Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemdi. Çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanmışlar ve onları kurtarmışlardı. Bir keresinde Simi koylarında denize giren bir soyluyu, kuyruğunda iğne gibi bir kemik olan çok zehirli bir balık sokmuştu. O balık bu denizlerin en zehirlisiydi. Bu merhem, onu bile kurtarmıştı.
Ertesi gün balıkçının dediği oldu. Genç kızın şişlikleri indi, ateşi düştü. Artık o narin bedeni titremiyordu. Bir sonraki gün ise tamamen iyileşti, ayağa kalktı.
Kızıyla birlikte Knidos kralı da hayata dönmüştü. Hemen talimat verdi. "Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak." Buldular. Kral Simi’li balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırdı. Ve ikinci talimatını verdi; "Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çicekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanları kurtarın. Krallığım bu konuda size her türlü desteği verecek. "
Derler ki, tarihin ilk bilimsel tıp adımı, işte o gün atıldı.
Derler ki, tıbbın babası Hipokrat, işte bu adımlardan yola çıktı.
Derler ki, tarihin ilk bilimsel farmakoloji merkezinin Anadolu'da kurulmasının nedeni, işte bu Simi’li balıkçıdır.
Ve hatta derler ki, yüzlerce yıl Karia İmparatorluğu'nun topraklarıydı, bu şifa dolu topraklar. Karialılar şifalı otlardan yüzlerce ilaç yapıp, binlerce hasta iyileştirdiler.
İşte bu yüzden "Koca Karia İlacı" sözü yüzyıllardır Anadolu'da; "Koca Karı İlacı" diye kullanılır.
KARIA
Günümüzde Aydın ve Muğla illerinin büyük bölümü ile Denizli inlin batı ucunu kapsar.
Kuzeyini Büyük Menderes (Maiandros) Nehri, doğusunu Dalaman (Indos) Çayı sınırlar. Batısı ve güneyi Ege denizidir.
Bölge adını Anadolu'nun yerli halkı Karlar'dan alır. Karlar II. Binde Hitit ve Mısır metinlerinde, KARŞİKA yada KARAKİŞA olarak anılırlar. I. Bin yılda Pers kayıtlarında KARKA adıyla geçerler.
Herodotos, Karlar'ın Anadolu'nun yerli halkı olduklarını, Mysia ve Lydyalı'larla kardeş olduklarını iddia ettiklerini aktarır.
Karca henüz çözülememiştir.
Troia savaşında diğer Anadolu halkları gibi Priamos'un yanında savaştılar.
Sorguçlu miğferi, omuza asılabilen tutamaklı kalkanı, kalkanların dış yüzeylerini resimlerle süslemeyi ilk kullananlar Karialı'lardır.
Mısır ordularında paralı asker olarak çalışmışlardır. Adları, 591'deki Nubya seferine katılmalarından ötürü, EBU SİMBEL Tapınağı duvarlarına kazınmıştır.
Karia'da Lelegler'de yaşıyorlardı. Homeros'a göre Lelelegler önceden Kralları Altes önderliğinde Troas'da Pedassos kentinde oturuyorlardı. Troia savaşından sonra Karia'ya yerleştiler. Halikarnasos yakınlarında sekiz kent kurmuşlardır. Bunlardan birine Pedesa adını verdiler
Lelegler'den geriye evler, duvarlar, mezarlar kalmıştır. Yazıt ve anıt günümüze gelmemiştir.
Peloponnesos yarımadasından IX.yy. da gelen Dorlar Datça ve Bodrum yarımadasına yerleştiler. Zamanla yerli halka karışıp kaynaştılar.
Dorlar yerli halkın direnişine rağmen DOR HEKSAPOLIS'i adı verilen dini ağırlıklı bir birlik oluşturdular.
Birliğe üye olan kentler; Halikarnasos, Knidos, Kos ( İstanköy adası ), ve Rodos adası kentleri ( Lindos, Ialysos, Kamiros)
Üyeler Knidos'da bulunan TRİOPİA APOLLON onuruna yapılan DORIEIA denilen şenliklere katılırlardı. Bu şenliklerde Apollon onuruna oyunlar düzenlenir, kazananlara üç ayaklı tunç kazanlar armağan edilirdi.
Karialılar'ın ortak kutsal alanı Mylasa'daki ZEUS KARIOS Tapınağıydı.
Büyük Pers İmparatorluğu satraplık denilen bölgelere ayrılmıştı. Karia'nın ilk satrapı Mylasalı Hyssaldomos'yu. Onu, oğlu Hekatomnos ve 377 yılında torunu Mousolos izledi. Mousolos, başkentini Mylasa'dan Halikarnassos'a taşıdı.
Karia'da kadınla erkek aynı sofraya oturmazlardı.
St. Poul tarafından ziyaret edilmeyen Karia'da Hırıstiyanlık, İmparator Constantinus'un resmi din olarak kabul edilişine kadar gelişmemiştir. Erken kiliseleri en uç kentleri olan Laodikeia ve Kolossai'de bulunur.
Alabanda yöresinde bitki ilaçlamasında kullanılan bir tür kükürt çıkarılıyordu. Karia Zeytinyağı Atina'ya, balı Mısır'a, Kaunos kuru incirleri, Mısır ve İtalya'ya, Knidos şarapları, Yunanistan'dan Mısır'a kadar ihraç ediliyordu. Knidos soğanıyla, Kaunos ahtapotuyla meşhurdu.
Meremeri levhalar halinde kesme yöntemini Karialı'lar bulmuştur.
Iasos'un meşhur kırmızı-pembe damarlı mermerleri İstanbul!daki Ayasofya'da ve Ravenna'daki San Vitale'nin yapımlarında kullanılmıştı.
"HALİKARNASSOS MAUSOLEIONU" antik dünyanın yedi harikasından biridir. Halikarnassos'da yer alır. Karia Satrabı Mausolos'un mezar anıtıdır.
Tarih ilminin babası sayılan HERODOTOS V. Yy.da Halikarnassos ( Bodrum ) kentinde doğmuştur. Anadolu, Yunanistan, Mısır, İran, güney İtalya'yı gezmiştir.